Ateistforum tanıtım videosu
Posted by anarşi | Posted on 17:48
Kuranın allahı erkeklere; kadınlara nasıl davranmaları gerektiğini gayet açık bir şekilde belirtmiş..
Nisa Suresi
(34) Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah'ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da "gayb"ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün.Eğer itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah çok yücedir, çok büyüktür.
müslümanlarda allahın bu sözlerinden anladıklarını bakın nasıl uygulamışlar..
not..
(Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün.
buradaki parantezleri kaldırırsak direk onları dövün çıkıyor ortaya..yani bu pisliği birazda olsa (kendilerince) temizlemek için imdada parantezler yetişmiş..
yersek..
bu sabah, kapim calindi. actigimda, karsimda iyi giyimli, bakimli bir cift gordum. adam once konustu:
. merhaba, adim john ve bu da mary. .
mary: merhaba, sizi bizimle birlikte gidip hank. in kicini opmeye davet ediyoruz.
ben: pardon?! ne demek istiyorsunuz? hank de kim? ve ben niye onun kicini opmek isteyeyim?
john: eger hank. in kicini opersen, sana 1 milyon dolar verecek; eger opmezsen seni essek sudan gelinceye kadar dovecek.
ben: ne? bu bir tur mafya taktigi mi? ne oluyor?
john: hank bir milyarder. bu kasabayi o kurdu. buranin sahibi o. istedigi her seyi yapabilir ve sana 1 milyon dolar vermek istiyor. fakat kicini opmeden parayi alamayacaksin.
ben: bu cok sacma. neden?
mary: sen kim oluyorsun da hank. in hediyesini sorguluyorsun? 1 milyon dolar istemiyor musun? bir kic opmeye degmez mi onun icin?
ben: belki, eger yasalsa, fakat ..
john: oyleyse, gel bizimle hank. in kicini op.
ben: hank. in kicini sik sik oper misiniz?
mary: elbette, devamli&
ben: peki 1 milyon dolari aldiniz mi?
john: yok, kasabayi terketmeden parayi alamazsin.
ben: oyleyse neden hemen kasabayi terketmiyorsunuz?
mary: hank soylemeden kasabayi terk edemezsin. yoksa parayi alamazsin ve seni essek sudan gelinceye kadar dover.
ben: peki, hank. in kicini open, sonra da kasabayi terkedip 1 milyon dolar alan birini biliyor musunuz?
mary: annem hank. in kicini yillarca optu. gecen yil da kasabayi terketti. eminim parasini da almistir.
ben: onunla konusmadin mi o zamandan beri?
john: elbette hayir. hank buna izin vermiyor.
ben: oyleyse, eger parayi alan herhangi biriyle konusmadiysaniz, parayi aldiklarini nereden biliyorsunuz?
mary: kasabadan gitmeden once biraz veriyor. belki maasina bir zam aliyorsun, belki kucuk bir loto kazaniyorsun, ya da caddede 20 dolarlik banknot buluyorsun.
ben: peki bunlarin hank. le ne ilgisi var?
john: hank. in bazi dostlari var.
ben: kusura bakmayin ama bu tuhaf bir uckagitcilik gibi geliyor kulaga.
john: fakat 1 milyon dolar burada soz konusu olan. sansa birakabilir misin bunu? ve unutma, eger opmezsen seni dovecek.
ben: belki, eger hank. le konusursam, ayrintilari ondan ogrenirsem..
mary: hayir, hickimse hank. i goremez. hickimse hank. le konusamaz.
ben: peki o zaman nasil kicini opuyorsunuz?
john: bazen ona bir opucuk gonderiyoruz ve kicini dusunuyoruz. diger zamanlarda karl. in kicini opuyoruz ve o hank. a iletiyor.
ben: karl da kim?
mary: karl bir arkadasimiz. bize hank. i ve onun kicini opmekle ilgili konuyu ogreten o. karl icin tek yapmamiz gereken birkac kez onu yemege cikarmak oldu.
ben: yani hank diye biri oldugu, onun kicini opmeniz gerektigi ve boylece hank. in sizi odullendirecegi konusunda sadece karl. in sozune guvendiniz oyle mi?
john: hayir, hayir! karl. da bir mektup var. hank tarafindan kendisine yillar once gonderilmis. butun meseleyi acikliyor orada. bak iste bu da bir kopyasi. al kendin de gor.
john bana uzerinde . karl. in ofisinden. yazili bir fotokopi uzatti. uzerinde 11 maddelik bir liste vardi.
1. hank. in kicini op ve o da sana kasabayi terkettiginde 1 milyon dolar versin.
2. yaninda alkol ic.
3. senin gibi olmayan insanlari essek sudan gelinceye kadar dov.
4. iyi yemek ye.
5. bu listeyi hank. in kendisi yazdirdi.
6. ay yesil peynirden yapilmistir.
7. hank. in soyledigi her sey dogrudur.
8. her tuvalete gittiginde ellerini yika.
9. icki icme.
10. sosislerini sosis ekmegi icinde ye, yaninda birsey alma.
11. hank. in kicini op, yoksa seni essek sudan gelinceye kadar dover.
ben: bu bana karl tarafindan yazilmis gibi geliyor.
mary: hank. in kagidi yoktu, onun icin.
ben: bana oyle geliyor ki, eger kontrol etseydik, bu yazi karl. in el yazisi cikardi.
john: elbette, hank soyledi, karl yazdi.
ben: kimsenin hank. i goremedigini zannediyordum?
mary: su anda oyle. ama yillar once hank bazi kisilerle konustu.
ben: hank. in iyi birisi oldugunu soylediginizi zannemistim. hangi tur iyi insan, sirf farklilar diye baskalarini dover?
mary: hank. in istegi bu ve hank her zaman haklidir.
ben: nereden biliyorsun bunu?
mary: 7. madde . hank. in her dedigi dogrudur. diyor. bu benim icin yeterli.
ben: belki de arkadasiniz karl uydurdu butun meseleyi.
john: kesinlikle hayir. 5. madde bu listeyi hank. in kendisinin yazdirdigini soyluyor. ayrica, 4. maddede iyi yiyin, 8. maddede de tuvaletten sonra ellerinizi yikayin diyor. bunlarin dogru oldugunu herkes bilir. demek ki gerisi de dogru olmali.
ben: fakat 9. maddede icmeyin diyor, ki bu ikinci maddeyle celisiyor. ayrica 6. maddede ayin yesil peynirden yapildigini soyluyor ki bu tamamen yanlis.
john: 9 ile 2 arasinda hicbir celiski yok. 9 sadece 2. yi acikliyor. 6. ya gelince, aya hic gitmedin, dolayisiyla dogru olup olmadigini bilemezsin.
ben: bilim adamlari ayin kayalardan olustugunu soyluyorlar ama..
mary: fakat kayanin dunyadan ya da uzaydan gelip gelmedigini bilmiyorlar. yani ay hala yesil peynirden yapilmis olabilir.
ben: bir uzman degilim ama ayin dunyadan geldigi teorisinin curutuldugunu zannediyorum. ayrica, kayanin nereden geldigini bilmiyor olmak onu peynir yapmaz.
john: iste, bilim adamlarinin hata yaptigini sen de kabul ettin. fakat hank. in her zaman hakli oldugunu biliyoruz!
ben: biliyor muyuz?
mary: elbette, 5. madde oyle diyor.
ben: diyorsun ki, hank haklidir, cunku liste oyle diyor ve liste dogrudur, cunku onu hank yazdirdi. ve hank. in yazdirdigini biliyoruz, cunku liste oyle diyor. bu dongusel mantik. . hank haklidir, cunku hank haklidir. demekten farksiz.
john: iste simdi anlamaya basliyorsun hank. in dusunce bicimini.
ben: fakat, & herneyse, bosver. peki bu sosislerle ilgili konu da ne?
mary, yuzunu burusturdu.
john: sosisler sosis ekmegi icinde yenir. yaninda birsey yenmez. hank. in yolu bu. baska turlusu yanlis.
ben: ya sosis ekmegim yoksa?
john: sosis ekmegin yoksa, sosis yiyemezsin. sosis ekmeksiz sosis yanlistir.
ben: yaninda ketcap, hardal da mi yok?
mary: Çok sert bir sekilde bakti .
john: boyle bir dil kullanmanin hicbir geregi yok! sosis yaninda yenecek her turlu sey yanlistir.
ben: yani biraz tursu, icine dogranmis sosis tarzi birsey mumkun degil mi?
mary: kulaklarini tikadi ve . dinlemiyorum bile bunu, la la la la& .
john: bu igrenc. ne tur bir seytani mahluk yiyebilir boyle birseyi.
ben: cok guzel birsey o. ben hep yerim.
mary kendinden gecti ve john onu tutu: . eger o tiplerden biri oldugunu bilseydim vaktimi hic harcamazdim bile seninle. hank seni essek sudan gelinceye kadar doverken, ben de orada olacagim ve parami sayip sana gulecegim. hank. in kicini da senin icin opecegim, seni sosis ekmeksiz, tursu yiyici.
ardindan, john mary. yi surukleyip disarida bekleyen arabaya tasidi ve ayrildilar
Videolu olarak burdan izleyebilirsiniz...
Muhammetin dini yaymak adına yaptığı işe yarar bir mucize varmıdır merak ediyorıum.
Muhammed neden Hiç savşmadan insanlar arsında huysuzluk dünyada düzensizlik çıkarmadan dini yayabilecek bir mucize yapmamış da Ayı iki ayırmak gibi hiç bir işye yaramayan gelecek nesillere sadece bir hikaye olarak kalacak bir mucize yapmıştır?
Bizim suçumuz nedir o günün insanlarına inanmaları için çeşitli mucize gösterilerinde bulunulurken bize kafa karıştırıcı sorular kalmış.--neyse mesele bu değil.
Mesele; Muhammet, allahın barış ve huzur için gönderdiği dini, hiç savaşmadan kimseyi öldürmeden, arap yarım adasına hapis kalmadan tüm dünyayı dolaşıp herkese mantıklı ve kalıcı kanıtlar göstererek yaymak gibi bir mucize yapmamış?
Adı üstünde bu mucize şimdi çıkıp ''o günün şartlarında muhammed'in bunları yapması imkansızdı'' demeyin ayı bölen adam bunu hayli hayli yapmalıydı.
Koskoca allahın resulü savaşmaktan başka çare bulamamış mı?
Bilindiği gibi "beddua"nın anlamı "kötü dua"dır. Türkçesi : İlenme ya da ilenç.
Aşağı durumda olan bir kimse, yukarıda olan birinden bir şey istediğinde, bir dilekte bulunduğunda "dua" denir buna. Kötü olanına da "beddua". Bu dilek yöneltildiği zaman, birinin kötü duruma düşmesi istenir. Bunu sağlaması için yukarıda olan birisinden, üstün bir güçten dilenir.
İnsanların "tanrı"dan, "üstün bir güç"ten dilekte bulunmaları doğal. Ama "tanrı"nın dilekte bulunmasına gelince, anlaşılır gibi değil. "Tanrı" her gücün , her şeyin üstünde görüldüğüne göre hangi üstün güçten dilekte bulunur? Gelin işin içinden çıkın!
Kuran'daki tanrının beddualarını akla uygun bir biçimde yorumlamaya çalışan Kuran yorumcuları çok zorlanırlar, işin içinden çıkamazlar bir türlü.
Kuran tanrısı en başta insan denen varlığa beddua eder:
-"Canı çıksın o insanın, o ne nankördür."(Abese, ayet 17)
Böyle bir beddua kimin için yapılır? Kuşkusuz düşman için. Demek ki Kuranın tanrısı insanı da düşman görüyor.
Sonra inanmazlardan özellikle kimilerini seçer, onlara beddua eder. Örneğin yahudileri, hıristiyanları:
-"Onları (yahudileri, hıristiyanları) Allah yok etsin!"(çev. Diyanet, Tebe, ayet: 30)
Allahın kendisi "Allah onları yok etsin!" diyor. Şaşılacak şey değil mi?
Tüm kafirlere, özelliklede bir kesimine:
-"And olsun ki ey inkarcılar ! Siz aykırı görüştesiniz! Bundan dönebilecek kimseler döndürülür. Boş sanıda bulunan, bilgisizliğe saplanıp kalanların canları çıksın! (çev. Diyanet, Zariyat, ayet: 8-11)
-"Ey Muhammed! Onlara baktığın zaman, cüsseleri hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Tıpkı sıralanmış kof kütükler gibidirler. Her çığlığı kendi aleyhlerine sayarlar. Onlar düşmandır. Onlardan çekin Allah canlarını alsın Nasılda aldatılıp döndürülüyorlar!" (çev. Diyanet, Münafıkün, ayet: 4 )
Burada da Allah, münafıklar için beddua ediyor.
-"Çünkü o düşündü, ölçtü, biçti! Canı çıkası ne biçim ölçtü biçti! Canı çıkası sonra yine ne biçim ölçtü biçti! (çev. Diyanet, Müddessir, ayet: 18-20)
Hadislerde, Kuran yorumlarında belirtildiğine göre, burada kınanan, beddua edilen kişi, Muğire Oğlu Velid'dir. (Bkz. F.Razi, 30/198-202) Aynı kişi için Kalem suresinde de sövgüler yer almış, en sonunda "piç" anlamında "zenim" denmiştir. (Bkz. Kalem, ayet:8-13, Celaleyn, 2/230 ve öteki tefsirler).
- "Ebu Leheb'in elleri kurusun! Ok olsun malı ve kazndığı kendisine fayda vermez. Alevli ateşe yaslanacaktır. Karısı da, boynunda bir ip olduğu halde ona odun taşıyacaktır." (çev. Diyanet, Tebbet, surenin tamamı)
"...elleri kurusun!" yerine, "iki eli kurusun " diye çevrilirse, ayetteki aslına daha uygun düşer.
Tanrı'nın burada beddua ettiği "Ebu Leheb", Muhammed'e inanmadığı için ve düşman sayıldığı için Tanrı beddua ediyor.Şahsa yönelik ayet olmasıda Muhammed'in düşüncesizliği belliki
Bakara suresinde Adem'in yaratılışı ile ilgili bölüm şöyledir;
2/30. Rabbin meleklere "Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti; melekler, "Orada bozgunculuk yapacak,kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz Seni överek yüceltiyor ve Seni devamlı takdis ediyoruz"
dediler; Allah "Ben suphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim" dedi.'
Allah sadece 'ben yeryüzünde bir halife var edeceğim' diyorken,Melekler 'Orada bozgunculuk edip,Kanlar dökecek birini mi?' diyor.
Melekler,Gaybı bilemez,yani geleceği bilemez.
O halde,nasıl oluyor da,
Adem'in dünyaya gönderileceğini,
İnsanoğlu nun bozgunculuk edeceğini,
Vucudunda Kan olduğunu,
Kan'ın dökülecek bir sıvı olduğunu,
Dökülmenin,ancak yerçekiminde olabileceğinden, yerçekimi olduğunu?
Kan dökme'nin kötü bir şey olduğunu,
Ve insanın kan dökeceğini,
Bilebiliyorlar.
Allah'Gaybı sadece ben bilirim' demiyor mu?
Melekler aşağıda göreceğiniz gibi'Biz ancak senin öğrettiğini bilebiliriz' demiyor mu?
O halde Melekler nasıl olur da geleceği bilir?
2/31. Ve Adem'e bütün isimleri öğretti, sonra eşyayı
meleklere gösterdi. "Eğer sözünüzde samimi iseniz
bunların isimlerini bana söyleyin" dedi.
2/32. Cevab verdiler "Sen münezzehsin, öğrettiğinden
başka bizim bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz Sen hem
bilensin, hem Hakim'sin".
Melekler,görüldüğü gibi eşyaların ismini bilemiyor,fakat Kan'dan bahsedilmediği halde,ne olduğunu,ne işe yaradığını vs biliyorlar.
Meleklerin söyledikleri doğru çıkmıştır.
İnsan'da Kan vardır,insan Kan döker,bozgunculuk yapar vs.
Demek ki,Melekler geleceği görebiliyor,
Hem de oldukca doğru.
Hicr;
32- Allah buyurdu ki: "Ey İblis! Ne oluyor sana da, secde edenlerle beraber olmuyorsun?"
33- İblis şöyle dedi: "Kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana secde edemezdim."
34- Allah şöyle buyurdu: "Öyle ise oradan çık! Sen, artık kovulmuş birisin."
35- "Kıyamet gününe kadar lanet senin üzerindedir."
36- İblis: "Rabbim! Öyle ise insanların kabirlerinden kaldırılacakları güne (kıyamete) kadar bana mühlet ver" dedi.
37- Allah buyurdu ki: "Sen mühlet verilenlerdensin."
38- "Allah katında bilinen vaktin gününe kadar..."
39- İblis şöyle dedi: "Rabbim! Beni saptırdığın için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!"
İblis geleceği gayet güzel biliyor. Neleri biliyor?
. Ademin ve eşinin cennette ikamet edeceklerini
. Ademin ve eşinin yasak meyve konusunda uyarılacaklarını
. Ademi ve eşini kandıracağını
. Ademin tevbe edeceğini
. Tevbesinin kabul edileceğini
. Cennet yurdundan indirileceklerini
. Bir vakte kadar imtihan edileceklerini
İmtihan olacağını biliyordu ki "dosdoğru yolunun üzerine oturacağım ve onları saptıracağım, yeryüzünde günahlarını süsleyeceğim" diyor. Daha Allah Ademe "sen ve eşin cennette otur, şu ağaca yaklaşma" bile dememişken...
Bir de şu saçmalık ve tutarsızlıklara dikkat çekelim:
1.Allah yeryüzüne Halife yaratacaksa niye cennete koyuyor.
2.Halife artçıl demektir.İLK yaratılacak insan kimin artçısı veya halifesidir.
3.Meleklere sadece'Ben yeryüzüne halife yaratacağım ' dediği halde,Melekler bu halife'nin Vücudunda KAN olacağını nereden biliyor ki 'Kan Dökecek' birinden bahsediyor.
4.Melekler haklı çıktı,insan vücudunda kan var ve insan kan döküyor(Kabil'in Habil'i öldürmesi)
5.Melekler gaybı biliyorlar mı?
6.Melekler 'Ya Rab ! Senin bize bildirdiğinden başka bilgi mümkün değildir'(Bakara 32)dediklerine göre olacakları nasıl bilmiş olabilirler?
7.Çaktırmadan Levh-i Mahfuz'u mu okuyorlar acaba ?
8.Adem'e kendi ruhundan üflemiş ise,diğer yarattıklarına da üflemişmidir?
9.Kendi ruhunda azalma olmuşmudur?
10.Neresi ile üflemiştir?
11.Ve Adem'in neresinden üflemiştir?
12.Çamurdan testi veya cam eşya yapanların üflemesi de benzer bir durum mudur?
13.Havva'yı Adem'den yarattığına göre,Havva'nın Ruh'u Adem'in Ruh'undan mı alındı? Yoksa Havva'ya ayrıca ruh üflendi mi?
14.Adem'in çocukları birbirini nasıl 'üfledi'de zürriyet devam etti?
15.Melekler hiç bir şeyin ismini bilemezken,daha yaratılmadan,kan'ın ne olduğunu,kan'ın ismini ve kan dökme'nin kötü bir şey olduğunu nasıl bilebiliyorlardı?
16.Ateşten yaratılan cinlerin de kanı dökülür mü?
Günümüzde İslam hukuku miras paylşımında aşığıdaki hususu ele almaktadır.
Nisâ Sûresi(4) Ayet No: 11
4.11. Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.
Nisâ Sûresi(4) Ayet No: 12
4.12. Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (kelâle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah'tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, halîmdir.
http://kuran.yesilyol.net/modules.ph...wayat&surano=4
Bir aile düşünelim;
Bir baba, eş, üç kız çocuk, Babanın annesi ve babası.
Üç kiz evlata mirasin 2/3'ü, ana ve babanin her birine 1/6, karisina 1/8 kalacaktir.
Bu durumda, matematik yapalim:
(2/3)+(1/6)+(1/6)+(1/8 )= 27/24 = 1,125 bulunur
1.0 olması gerekirdi.Bu sonuçta oranın hatalı olduğu gözükmektedir.Bu şekilde mirasın % 112,5 mirasçılara dağıtılmaktadır.%100 oranın üzerinde dağıtım yapmak imkansızdır.
Evrende hassas bir denge vardır. Güneşin dünyadan mesafesi, Planck sabitinin değeri ve pek çok başka şey sanki özel olarak tasarlanmış gibidir. Tüm bunlar evrenin ardında bir zeka olduğunu göstermiyor mu?
Evren'in o derece hassas bir dengede olduğu doğru değildir. Daha doğrusu, o dengeler, kendilerinin oluşması için bir ayar yapıldığının göstergesi değildir. Herhangi bir süreç, mevcut doğa yasalarına göre eninde sonunda belli bir denge durumu oluşturur. Kuralları değiştirip, sistemi tekrar kendi haline bıraktığınızda, bu sefer başka bir denge durumu oluşur. Yeni kurallara, yeni duruma göre. Belli bir denge durumuna ve o duruma uygun olarak meydana gelmiş oluşumlara bakarak, bunun altında tasarım aramak, meseleyi tersinden görmektir. Burnumuz gözlük takmak için mi yaratılmıştır, yoksa burnumuzun şekline göre gözlük diye bir şeyi biz mi icat ettik? Atomlar bir arada kalabilsin ve bildiğimiz gerçeklik oluşabilsin diye mi Planck sabiti o değerdedir, yoksa Planck sabiti o değerde olduğu için mi atomlar bildiğimiz gibidir ve gerçeklik böyledir? Dünyada yaşam olsun diye mi dünyanın güneşten uzaklığı bildiğimiz mesafededir, yoksa dünyanın güneşten uzaklığı bildiğimiz mesafede olduğu için mi dünyada yaşamın olması mümkün olmuştur? (Nitekim başka mesafelerde gezegenler var ve onlarda yaşam yok). İnançlıların bu mantığı çok ilginç bir kendini kandırma örneğidir. Meseleyi tepetaklak eder, tersinden görürler. Fok balıklarının derilerinin altında o kadar kalın bir yağ tabakası olmasını, üşümesinler diye öyle yaratılmalarına bağlayan bir açıklamadır bu. Yaşadıkları fiziksel ortama evrimsel adaptasyon yaptıkları için bu yapıya kavuştuklarını (çünkü başka türlü olanların o ortamda barınamayıp öleceğini) görmez bu mantık. Aradaki uyuma bakıp, sonuca göre sebep üretir. Komplo teorilerini üreten mantık da benzer bir mantıktır. Şartlanmış zihinde, olayların böyle tersinden görülmesi çok yaygın bir bakış açısıdır. Bunları destekleyen (desteklediği iddia edilen) olasılık hesaplarını da yine önyargılı ve yanlı yaparlar. Gökten düşen bir tek yağmur damlasının beni ıslatma olasılığı, sıfır denecek kadar düşüktür. Eğer gökten düşecek her yağmur damlası için bu hesabı tekrarlarsam, her damlanın beni ıslatma ihtimali sıfır çıkar. Tüm bu olasılıkları toplayıp, bu damlaların beni ıslatma ihtimali sıfır olur dersem, o zaman herhangi bir yağmurda ıslanma ihtimalimin hiç olmadığı sonucu çıkar ortaya. Peki kim buna güvenerek sağanak yağan yağmurda şemsiyesiz çıkar? Ve kim sağanak bir yağmurda ıslanmadan eve dönebilir? Burada problem nerededir? Burada problem, olasılık hesabının yapılış şeklindedir. DNA'nın oluşumu olsun, hayatın meydana çıkışı, vs. olsun, olasılığının çok düşük olduğunu iddia ettikleri durumların çoğunda, yaratılışçı kesim bu tür yanlışlar yaparlar hesaplarda.
Muhammed'in karılarının sayısı tam olarak bilinmemektedir. Bir çok alim(!) bu konu üzerinde kafa patlatmış, fakat ne yazık ki ortak bir sayıda buluşamamıslardır. Tarihçi TABERİ de bu çalışma içine girmiş, fakat o da işin içinden çıkamamıştır. Asağıda Taberi'nin bu konudaki çalışmasını vereceğim, yazı Tarih-i Taberi tercümesinden alınmıştır;
Şöyle rivayet ederler ki: Paygamber 15 hatun nikah edindi. 13'ünü gördü ve evine getirdi, kah 11'ini tuttu, kah 10'unu tuttu, ikisini görmeden el çekti. Dünyadan göçtüğünde 9 hatunu vardı.
İlk aldığı hatun Hz.hatice binti Huveylid b. Abdül Uzza idi. Hz Hatice'nin evvelki eri Atik b. Amir idi, ondan bir kızı oldu. Atik ölünce Ebu Halid b. Zerare aldı, ondan da bir kızı oldu. Ebu Halid de ölünce Peygamber aldı. Hz Peygamberin ondan 4 oğlu oldu; Kasım, Tayyip, Tahir, Abdullah dördü de vefat ettiler. 4 de kızı oldu; Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Zeyneb, Fatıma.
Hz Hatice öldükten sonra Hz.Aişe'yi aldı. 7 yaşında idi. İki yıl atası Ebu Bekir'in evinde kaldı. Bütün hatunlarından bakire ancak Hz.Aişe idi.
Ondan sonra Hz.Sevde binti zem'a b. Esed'i aldı.
Ardınca Ömer b. Hattab'ın kızı Hafsa'yı aldı. Önce Abdi Kays b. Huzafetus Şehmi'nin hatunu idi.
Ondan sonra Hz.Ümmi Seleme'yi aldı. Bu daha once Abdullah b. Seleme'nin hatunu idi.
Ondan sonra Beni Mustalık'ten Hz.Cuveyriye Bintil Haris b. Ebi Dirar'ı aldı. Daha önce Malik b. Safvan'ın hatunu idi.
Ondan sonra Ebu Süfyan'in kızı Hz.Ümmü Habibeyi aldı.
Sonra Cahş kızı Hz.Zeyneb'i aldı.
Sonra Hz.Safiye'yi aldı. O Huyyi b. Ahtab'in kızıdır ve önce Selam b. Yeşker'in hatunu idi.
Ondan sonra Hz.Meymune binti Haris'i aldı.
Bunlardan başka 9 hatun daha aldş ki birinin adş Sabah idi. Peygamber onu görmeden bu hatun vefat etti.
Biri de Beni Kulab'dan Adiye binti Cabir idi. Resulullah onun da yüzünü görmeden boşadı.
Biri de Beni Amir b. Saşa'dan Zeyneb binti Huzeyme idi. Bir zaman onunla oldu, o daha önce Tufeyl b. Haris'in hatunu idi.
Biri de Kelb kızı Huleyfe idi, onu evine getirdi.
Biri de beni Bekir b. Kilab'dan Taynan kızı Aliye idi. Peygamber onunla bir nice vakit beraber oldu. Sonra ondan el çekti.
Biri de Katile binti Kays Madi Kerb idi. Peygamber onu görmeden bu hatun da öldü.
Birisi de Beni Haris'ten Huveyle binti Bedil idi. Peygamber bir hayli zaman onunla beraber yaşadı, sonra el çekti.
Biri de Hazreç'ten Leyla binti Hatip idi. Bu hatun ihtiyardı, atası Hazreç'ten ulu kişi idi.
Beş hatun da diledi almadı. Biri Ümmühan'dır Ebu talib'in kızıdır ve iki oğlu vardı. Biri de Mesaa'dir ki Amri b. Saşasa'nin kızı idi ve ihtiyardı. Biri Safiyye'dir (kocasını tercih edip Peygamber'i istemedi). Biri de Halibe'dir ki babası Hz.Abbas b. Abdül Muttalib idi ve Muttalib 'seninle beraber süt emdi' diyerek kızını peygambere vermedi. Biri de Hamra'dır ki Carud b. Harise'nin kızı idi, Harise kızının teninde kusur var diye yalan söyleyip, kızını peygamber'e vermedi.
İmdi cümle hatunlardan dilediği ve aldığı ve isteyip de alamadığı bunlardır.
Cariyelerden hatun edindiği iki tanedir: biri Beni Kureyza'dan Zübeyde'dir. Ondan oğlu kızı olmadı. Diğeri: Sem'un kızı Mariye-i Kıbtiye'dir ki Mukavkis göndermişti. Ondan Hz.İbrahim olmustur. İki yaşında vefat etti.
Görüldüğü gibi Muhammed sayısız kadınla evlilik yapmış. Sadece öldüğünde geride bıraktığı eşleri değil, evlenip boşandıklari ve ölenleri de katarsak çok sayıda evlilik yaptığı ortaya çıkıyor. Fakat yine de sayılarını bilmek tam olarak mümkün değil, bunu Taberi'nin de bilmediği ortada. Atladığı başka karıları olması mümkündür, zaten en başta 'şöyle rivayet ederler ki' diyerek kesin olmadığını peşinen itiraf etmektedir. Her ne olursa olsun Muhammed'in çok hareketli bir evlilik hayatı yaşadığı, yukarıdaki karmaşık durumdan da belli olmaktadır.
Arif Tekin'in "Muhammed ve Kurmaylarının Hanımları" adlı kitabında başlık konumuz hakkında daha geniş bilgiler buldum. Bilgiler geniş olmasına rağmen sayılarda yine bir kesinlik yok;
30 diyenler, 30'dan çok diyenler, 35 diyenler, 37 diyenler, 40 diyenler, 40'ın üzerinde diyenler, 43 diyenler, 45 diyenler, 50 civarında diyenler, 50'den çok diyenler ve 55 diyenler bulunmakta. Bu sayılar İslami kesimde itibar gören kaynaklardan derlenmiş. Yine bu ciddi kaynaklara gore Muhammed'in karıları aşağıdaki şekilde listelenmektedir;
Muhammed'in en tanınmış karıları:
1. Hatice
2. Sevde Binti Zem'an
3. Ebubekir kızı Ayşe
4. Ömer kızı Hafsa
5. Huzeyme kızı Zeynep
6. Ümmü Seleme (Hine)
7. Haris kızı Cuveyriye
8. Zeyd kızı Reyhane
9. Zeynep Binti Cahş
10. Ebu Süfyan kızı "Ümmü Habibe" (Remle)
11. Huvey kızı Safiye
12. Haris kızı Meymune
13. Sem'un kızı Marya Kıbti
Muhammed'in boşadığı kadınlar:
1. Dahhak kızı Fadime
2. Zabyan kızı Aliye
3. Kab kızı Mileyke
Muhammed'in nikahlayıp sonradan ayrıldığı kadınlar:
1. Numan kızı Esma
2. Kays kızı Kuiteyle
3. Esma veya Seba (Sena) Binti Salt
4. Necdet kızı Selma
5. Huzeyl kızı Havle
6. Seraf binti Halife
7. Yezit kızı Amre El-Gifariye
8. Yezit kızı Hind El-Kitabıye
9. Davud kızı Mileyke
10. Rufaa kızı Nesatlsat
11. Kab kızı Esma
12. Haris kızı (Saire) Kuteyle
13. Amr kzı Senba/Seyba/Sabiye
14. Cündüp bin Dimre Cind-i'nin kızı
15. Serahil kızı İmeyme (Binti Cevn)
16. Muaviye kızı Amre
17. Süfyan kızı Seba (Sena)
18.Ümmül Haram
19. Hakim kızı Leyla
Muhammed'in mehir parasını ödemeden aldığı kadınlar:
1. Haris kızı Meymune
2. Huzeyme kızı Zeynep
3. Ümmü Serik
4. Hakim kızı Havle
Muhammed'in cariyeleri:
1. Nefise
2. Cemile
Muhammed'in sözlendiği kadınlar:
1. Amir kızı Dubaa
2. Nuame Bel'anberi
3. Sehl kızı Habibe Ensariye
4. Cemre Binti Haris Bin Avf Bin Kab bin Zabyan
5. Sevde Kireşiye
6. Besame kızı Safiye
7. Ebu Talib'in kızı Ümmü Hani (Fagite)
8. İsmi bilinemeyen bir kadın
Muhammed'in bazı nedenler yüzünden evlenemediği kadınlar:
1. Abbas kızı Ümmü Habibe
2. Hamza kızı Emame (Ammare)
3. Muhammed'e önerilen Baldızı
Muhammed'in ev işlerinde bakan cariyeler:
1. Bereke (Ümmü Eymen)
2. Emetullah binti Ruzeyme
3. Hudre
4. Redva
5. Sad kızı Meymune
6. Ruzeyne
7. Selma (Ümmü Rafi)
8. Marya (Ümmü Rebab)
9. Marya (Ceddetu'l Müsenna)
10. Ümmü İyas
11. Havle (Ceddetu Hafs)
12. Meymune binti Ebi Abis
13. Ümmü Dümeyre
14. Ümmü Ayas
15. Rebiha
16. Saibe
Hangi kaynağa, hangi bilgiye inanırsanız inanın fakat, görüldüğü gibi bir gerçek var ki, Muhammed beğendiği bütün güzel kadınlara sahip olmaya çalışmış.
1) Bilim adamlarının yaptığı hesaba göre tüm dünya yüzeyini kaplaycak miktarda su yeryüzünde bulunmamaktadır. Kutuplardaki tüm buzlar erise ve atmosfer ve bulutlardaki tüm su yoğunlaşıp yeryüzüne dökülse bile, böyle bir facianın gerektirdiği miktarda suya yaklaşılamamaktadır. Peki bunca su nereden gelmiş ve nereye gitmiştir?
2) Bilindiği gibi pek çok canlı türü yalnızca kendi doğal habitatında yaşayabilir. O zaman, Tazmanya’da, Galapagos’larda, Antarktika sahillerinde, Patagonya’da Güneybatı Amerika sahilinde yaşayan türler 1) Gemiye nasıl getirilmiş, 2) Gemide nasıl yaşatılmıştır?
3) Sadece insanlarda görülen bazı hastalıkları (örneğin "gonorea") Nuh’un gemisine kim taşımıştır? (Hatta daha öncesinde, bu hastalıları zamanında Allah Adem ve Havva’ya vermiş olmalıdır ki, bu hastalıklar bu zamana dek gelebilsin). Ayrıca Allah ve Nuh böyle hastalıkların etkenlerini niye kurtarmak ihtiyacı hissetmişlerdir?
4) Tenyalar ve diğer parazitler Nuh’un gemisine nasıl taşınmıştır?
5) Canlı türlerine ait genetik varyasyonlar, tufandan sonra yalnızca birer çift halinde bulunan canlılardan nasıl meydana gelmiştir? (Bu soruya vereceğiniz cevap, tutarlı olmak istiyorsaniz evrime inanmanınızı zorunlu kılar).
6 Nuh’un gemisinin büyüklüğü ve yapısı nasıldır?
7) 2.5 milyon canlı türü bu gemiye nasıl taşınmış, gemi içinde nasıl barındırılmış ve nasıl beslenmiştir?
8) Asekseul üreyen canlılar (yani üremek için karşı cinse ihtiyacı olmayan canlılar)’dan nasıl birer çift alılanbilmiştir? (Tüm canlılardan birer çift alındığına göre).
9) Mikroorganizmalar gemiye alınmış mıdır? Alınmamışlarsa nasıl?
10) Bitki türleri gemiye alınmış mıdır? Alındılarsa dünya üzerindeki tüm bitki türleri gemiye nasıl sığdırılmıştır? Alınmadılarsa, tufan sırasında bitkiler nasıl canlı kalmıştır? Eğer kalmadılarsa, sadece bitkilerle beslenen canlılar tufandan sonra nasıl hayatlarını sürdürebilmişlerdir?
Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.
(Mearic Suresi, 4)
Bu Kuran ayeti der ki;
Cebrail'in Allah katına çıkıp inmesi, Allah katında bir güne denk fakat, Dünya zamanı ile 50.000 yıl sürer.
Şimdi hesaplayalım.
Kuran 610 civarında geldiğine göre, Cebrail'in Hira mağarasına ulaşabilmesi için Allah katından;
MÖ 49.390 yılında yola çıkmış olması gerekiyor.
Buradan önemli bir sonuç çıkıyor;
Demek ki; Tevrat ve İncil'i Cebrail getirmiş olamaz,
Çünkü Cebrail'in o sıralar yolda olması gerekiyor.
Örneğin İncil ve Kuran arası 600 sene, Cebrail İncili getirip, geri dönse ve hiç oyalanmadan geri gelse arada minimum 100.000 sene geçmesi gerekir.
Şöyle bir olasılık olabilir mi?
Cebrail Dünya'ya varmış, Tevrat'ı, İncil'i ve Kuran'ı tebliğ ettiği yaklaşık 3.000 sene boyunca dünyada beklemiştir.
Bu sefer de söyle bir sorun var;
Beklediğine göre, demek ki diğer kitapların geçersiz olacağı ve yeni kitap gönderileceği önceden biliniyor olmalı.
Diyelim ki Cebrail, Ayet'i tebliğ etti ve geri dönüşe geçti.
Allah katına ne zaman varacak?
Kuran'dan bu yana 1.400 sene geçtiğine göre
Demek ki 48.600 sene daha yolu var.
Bizim takvimle 50.600 yılında Cebrail Allah katına ulaşacak.
Yani yeni bir Ayet için Cebrail'in dünyaya geri ulaşması en azından 100.600 senesine denk gelir.
Cebrail, iniyor ve çıkıyorsa, Allah belli bir yerde ve yukarılarda olmalı değil mi?
O halde süre'yi bildiğimize göre, Allah katı ile dünya arasındaki mesafeyi ölçebilmemiz için tek bilmemiz gereken Cebrail'in hızıdır.
Eger Cebrail ışık hızında gidiyorsa, basitçe Allah katı'nın bize uzaklığı 50.000 Işık yılı olmalıdır (Yaklasik 475 trilyon km). Oysa bu Evren için çok küçük bir ölçü, çünkü Andromeda bile 4 milyon ışık yılı uzaklıkta.
Hem bize bu kadar yakın olsa, Allah katının Evren'in içinde bir yerlerde olması gerekmez mi?
O zaman da sorarlar, kardeşim Allah, yarattığı Evren'in içinde nasıl olabilir? Allah, yarattığı Evrenden küçük müdür? Veya yarattığı Evren'in içine girmeyi nasıl becermiş diye, Evren yokken neredeydi diye?
Peki farzedelim, Evrenin dışında bir yerlerde.
Simdi süreyi bildiğimize göre ve Evren'in boyutlarını bildiğimize göre Cebrail'in minimum hızını bulabiliriz.
Evren'in en uzun kesiti 125 milyar ışık yılı. Cebrail'in bunu 50.000 senede katedebilmesi için hizi saniyede 76.000.000.000 km olmalıdır.
Yani Işık hızının tam 253.000 katı bir hızla gitmeli.
Peki, oraya bir gecede gidip dönebilmek için gerekli hız nedir?
Bu hiz Cebrail'den 100 milyon kez daha hızlı olmalı.
Yani ışık hızının 25 trilyon katı bir hız...
Peygamber'in Miraç'a çıkması olayı için böyle bir hız gereklidir.
Peki, peygamber aynı gece içinde Allah katına gidip dönebiliyorsa,
Cebrail neden 50.000 sene uğraşıyor? Cebrail neden bu kadar yavaş?
Şimdi, başka bir sorun var.
Bizim dinciler der ki;
'Evren genişliyor ve bu Kuran'da bildirilmiştir'
Eğer, Evren genişliyorsa;
Dünya ve Allah katı arasındaki mesafenin de genişlemesi gerekmiyor mu?
Yani Allah katı giderek bize uzaklaşıyor olmalı değil mi? Galaksiler bilindiği gibi, birbirinden ışık hızına yakın hızlarla uzaklaşıyor.
Peki bu durumda aradaki mesafe hep arttığından Cebrail'in her gidiş gelişinde, süre'nin veya hızının, bir tanesinin değişmesi gerekmez mi?
Kuran evrenselse ve Cebrail bu mesafeyi hep 50.000 yılda inip, çıkıyorsa, Evren genişledikçe hızını arttırması gerekmez mi?
Tersine Evren büzülmeye başladıkça da 50.000 yılı doldurmak için hızını düşürmeli değil mi?
Buradan bir sonuç daha çıkıyor.
Cebrail mutlaka ışık hızının üzerinde olmalı. Avren, ışık hızına yakın bir hızda genişlediğine göre, Cebrail düşük hızlarla giderse, asla gideceği yere ulaşamayacaktır. Çünkü o yol aldıkça, varış hedefi çok daha hızlı uzaklaşacaktır.
Bu arada Cebrail'in yönünü tayin, varış hedefini bulma, Evren'in genişleme hızını bilebilme ve buna göre kendi hızını ayarlama yetenekleri var mıdır? Yoksa bu merkezden otomatik mi ayarlanır bunları henüz bilemiyoruz.
Ve Cebrail, 50.000 yıl sonra (MS 50.600) Allah katına ulaştığında, Allah katında sadece bir gün geçmiş olacak. Allah, sabah kalkacak ve bakacak ki Cebrail gelmiş. Ve belki de şöyle diyecek;
'Cebrail, hoş geldin, hadi hem kahvaltı edelim hem biraz laflayalım'
Onlar kahvaltı edip laflarken, bu arada Dünya'da binlerce sene gececek,
ve Dünyadaki insanlar, yoksulluk, savaşlar, hastalıklar ve adaletsizlikle boğuşurken, neden unutulduklarını düşünüp duracaklar.
Bilmeyecekler ki 'Savasta size melekler yardım etti' (Enfal suresi) diyen Allah'ın bunu en az 50.000 sene önce planlamış ve Melekleri yola çıkarmış olması gerekir.
Fitne ortadan kalkıp din yalnızca Allah'ın oluncaya kadar savaşın'' (Bakara-193)
''... Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün ve hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyin.'' (Nisa-89)
''Hoşunuza gitmediği halde savaşmak size farz kılındı...'' (Bakara-216)
''Ey iman edenler ... Allah yolunda cihat edin ki kurtuluşa eresiniz.'' (Maide-35)
''Şüphesiz ki Allah, cihat eden müminlerin mallarınını ve canlarını cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar. Öldürürler ve öldürülürler ... (Tevbe-111)
'' ... Hak dini kendilerine din edinmeyen kimselerle (Hıristiyan ve Yahudilerle), küçülerek (boyunlarını büküp) elleriyle cizye (haraç) verinceye kadar savaşın. (Tevbe-29)
“O müşriklerle hiçbir fitne kalmayıncaya ve din bütünüyle Allah’ın oluncaya kadar savaşın” (Enfal-39)
''Allah katında canlıların en kötüsü, gerçeği örtenlerdir. Bunlar iman etmezler.'' (Enfal-55)
''Sonradan inanarak hicret edip de sizinle birlikte cihada katılanlar da sizdendir. Kan akrabaları ise, Allah'ın Kitabı'na göre birbirlerine daha yakın dostturlar. Allah herşeyi bilir.'' (Enfal-75)
''O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı gereğince kılar, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.'' (Tevbe-5)
Birde bir çok hadis vardır bu konuda ben bir tanesini yazmakla yetiniyorum.
''Ben insanlar kelime-i şaadet getirene kadar, yani Allahın birliğine inanana kadar onlarla harbetmeğe Allah tarafından memur edildim.'' İslam peygamberi Muhammed (İbn-i Mace)
Kafir: (Arapça: كافر - kāfir, çoğulu: كفّار - kuffār, kadın için kâfire kullanılır, çoğulu: kevâfir[1]) İslam dininde küfür işlemiş kişiye verilen isim. İslam dairesi içerisinde kabul edilmeyen kâfir bu sebeple Müslüman olarak nitelendirilemez; böylece kâfirin İslam ilimlerinde, dinî sosyal ve hukukî hususlarda yeri Müslümandan farklıdır.
Kâfir, İslam inancında Müslüman kabul edilmez. Aslında kelime, gizlemek, saklamak anlamlarına gelen (ك ف ر) kökünden gelir. Sözlük anlamıyla, tohumları toprağın altına gizlemesi sebebiyle çiftçi için de kullanılmıştır[2]. Müslüman olmayanlara bu ismin verilmesi "İslam inancının getirdiği gerçekleri gizleme"leri sebebiyledir. Nitekim kâfir, küfür işleyendir ve küfür İslam amentüsünü oluşturan ve İslam itikadının temeli sayılan (zaman zaman imanın altı şartı olarak da anılan) kaidelerden birini çiğnemek, kabul etmemek veya inanmamak anlamındadır.
Bir insanın kâfir olması, Müslümanların onunla ilişkileri açısından bazı sonuçlar doğurur. Mesela, İslam hukukuna göre, bir Müslüman ile bir kafir birbirlerine mirasçı olamazlar. Müslüman kadınlar kafir erkeklerle evlenemezler. Vikipedi'den kısaltarak alınmıştır.
Şer'i İslam'daki sünnete göre, kafirlerin kafaları bedenden ayrılarak öldürülmelidir. Her müslüman için cihad farz kılınmıştır yukarda ki ayetlere göre. Her an her yerde cihad yapılmalıdır üstelik, malları ve canları ile katılmalıdırlar bu cihada ki ''Fitne ortadan kalkıp din yalnızca Allah'ın oluncaya kadar savaşın'' (Bakara-193) fitne ortadan kalkabilsin. Müslümanlık dışında ki her inanç ve kişi kafirdir, ''Ben insanlar kelime-i şaadet getirene kadar, yani Allahın birliğine inanana kadar onlarla harbetmeğe Allah tarafından memur edildim.'' İslam peygamberinin dediği gibi sünnettir onları kılıç zoruyla ikna etmek. Durum ortada ve çok açık, Şer'i İslam diyor ki; ya benim dediğim şartlarda Müslüman olacaksınız yada öleceksiniz.
Kader ve Özgürlük
Kaderimiz çiziliyse kararlarımızdan niye sorumlu tutuluyoruz?
Yok eğer hür irademiz varsa, niye bazı şeyleri seçtiğimizde cehenneme atılıyoruz?
Biz seçimlerimizde özgürüz, kader sadece Tanrı'nın bizim seçimlerimizi önceden bilip takdir etmesidir diyerek bu işin içinden çıkmaya kalkmayın. İnsan verdiği kararları çevresindeki koşullara ve faktörlere göre verir. Bu koşullar ve faktörler ise Tanrı'nın kontrolü altında, hatta onun sebep olduğu şeyler olduğundan, Tanrı eğer denilen vasıflara sahipse, insan gerçekten özgür olamaz. Durum bu olmasa ve Tanrı insanı gerçekten özgür kılabilecek (ve kılmış) olsa, yani insanın kararları konusunda Tanrı'nın hiçbir kontrolü olmasa, o zaman da bu durum Tanrı'nın özgürlüğünü kısıtlar. İnsanın özgürlüğü ve iradesi Tanrı'nın mutlak iradesiyle çelişir. İnsan gerçekten seçimlerinde özgürse ve Tanrı'nın bunda hiçbir rolü yoksa, fonksiyonu sadece bunları baştan bilmekten ibaretse, bu Tanrı'nın gücüne sınır koyar. Tanrı her şeye kadir olduğuna göre, bizim seçimlerimiz de onun onayı ve bilgisi dahilindedir. Hatta çevremizdeki her şeyi o yarattığından, seçimlerimiz de dolaylı olarak onun sebep olduğu şeylerdir. Dolayısıyla, hem Tanrı hem de insan bir arada özgür olamaz. Cüz-i irade ve külli irade ayrımı da bu işi çözmeye yetmez. Bu çelişki dinlerin doğasında vardır ve din adamları bunun içinden ağızlarıyla kuş tutsalar çıkamazlar. Kendilerine sorun, alacağınız hiçbir cevap sizi tatmin etmeyecektir. İslam ve kader konusunda, sitemizde yer alan şu yazıyı da okuyabilirsiniz: İnsan İradesi
Seçme yeteneğimiz var, fakat bazı şeyleri seçmememiz isteniyorsa bu yeteneğin ne kadar anlamı var?
Tanrının gerçekten varolduğunu farz edelim. Benim niye ona tapınma zorunluluğum var? Eğer benim herhangi birine, bu biri benden çok daha güçlü bile olsa, tapınmayı reddetme yeteneğim varsa (eğer bunu seçebiliyorsam, böyle bir yeteneğim var demektir), o zaman bu yeteneği kullanmaktan dolayı neden ceza görmem gerekiyor? Eğer itaat istiyorsa, neden itaat etmeme yeteneğini de veriyor insana? Yok eğer başka türlüsünden zevk alamıyorsa, o zaman "Peki bu Tanrı sadist midir?" sorusu gündeme gelir.
Tanrı her şeyi biliyorsa (geçmiş, gelecek, vs), o zaman geçmiş de, gelecek de daha yaratılış anında belli demektir. Belli olan bir şeyi değiştirmek için, kitap, peygamber, vs göndermenin mantığı ne o zaman?
Jean Paul Sartre’a göre, Tanrı varsa bile ona savaş açıp yok etmeye çalışmalıyız, çünkü o bizim özgürlüğümüze engeldir. Tanrı varsa bile, eğer iddia edildiği gibi adilse, hür irade verdiği ve istediğini seçme yeteneğiyle donattığı kullarından, bu yeteneği kullanma hakkını esirgememelidir. O zaman kendisi iyi niyetli ve adil olmaz. Gaddar, despot ve adaletsiz olur.
Adalet
Farz edelim ki bilimkurgu filmlerindeki o akıllı robotları yapacak kadar gelişti teknolojimiz. Ve bu yaptığımız robotlar hem kendi varlıklarının bilincinde, hem de hür seçimlerini yapabilecek varlıklar. Bu durumda, biz onlardan, bize köle gibi itaat etmelerini bekleyebilir miyiz? Buna hakkımız var mıdır? Bunu yaparsak, bu durumun hür insanları köle edinmekten ne farkı vardır? Bu bizi, gaddar, acımasız, despot ve adaletsiz yapmaz mı?
Yapay zeka programları üzerine çalışan bir bilgisayar programcısını düşünün. Bir program hazırlıyor, test ediyor ve programın istediği kadar zeki davranmadığını görüyor. Bu durumda programcı kimi suçlamalıdır? Yazdığı programı mı, yoksa kendisini mi?
Kuran'da neden devamlı kölelerden bahsedilmektedir? (Kölelerinize iyi davranın,vs. benzeri telkinlere kuranda bolca rastlamak mümkündür). Yani kuran köleliği doğal karşılar, hatta tasvip eder görünümdedir. İnançlılar bu durumla nasıl yüzleşmektedir?
Kurana göre Tanrı bazılarının kalplerini mühürlemiş, onlardan imanı esirgemiştir. (Biz ateistler o kişilerdeniz belli ki). Peki bu durumda Tanrı bize haksızlık yapmış olmuyor mu? Bizim ne suçumuz vardır? Bu Tanrı'nın adil sıfatıyla çelişmiyor mu?
Peki ya ömrü boyunca islamla tanışmamış kişilerin ne sucu vardır? Afrika’nın ilkel bir kabilesinde doğmuş birinden Tanrı nasıl kendisine iman bekler?
Tanrı’nın bizi hem sevdiği söylenir, hem de hayatın bir imtihan olduğu ve eğer bu imtihandan kalırsak, bunun cezasının olduğu söylenir. Yani Tanrı bizi zorla böyle tuhaf bir imtihana sokmuştur. Ve hem hadislerde hem de kutsal kitaplarda cehennemde cennettekinden çok daha fazla insan olacağı söylenir. Bu insanın sevdiği birilerine yapacağı türden bir şey midir?
Tanrı'nın kadınlara ne garezi vardır? Neden gerekirse dövülebileceklerini söylemiştir (Nisa suresi, 34. Ayet)? Neden onlar "Aklen ve dinen eksik yaratıklardır" (Hadis, kaynak: Buhari). Neden şahitlikleri erkeğin yarısı değerindedir?
Bizim Müslüman ülkeler, Tanrı katındaki en son ve en hak dine sahipse, neden dünya üzerinde tüm Müslüman ülkeler sürünmektedir? Neden gavur Hristiyanlar ve Yahudiler dünyayı yönetmektedir?
Tanrı, eğer varsa, hem varlığının tüm kanıtlarını bizden gizleyip, hem de bizlerden kendisine inanmamızı beklerken ne yaptığını zannetmektedir? Kendisi saklambaç oynayan bir çocuk mudur?
Uzaylılar
Eğer evrende yaşayan bizden başka pek çok uygarlık varsa (ki modern bilime göre bu kuvvetle muhtemeldir), o zaman bu uygarlıkların bir kısmı bizden geriyse bile, bir kısmı da kesinlikle çok daha ileridir. Fakat kurana göre Tanrı insanı kainatta kendisinden sonra en değerli varlık tayin etmiştir. Meleklerin ve cinlerin bile üstüne koymuştur. Peki bizden kat kat zeki ve becerikli, uygarlıkta bizden trilyonlarca yıl ileri uzaylılar varken, Tanrı bu şerefi niye bize layık görmüştür?
Neden kutsal kitaplarda bu uygarlıklardan bize hiç bahsetmemiştir?
Tanrı Adem ve Havva'yı yaratıp cennetten kovmuşken, uzaylılar nasıl olup da cennetten kovulmuşlardır? (Eğer kovuldularsa). Ya hepsi yaratılıp yaratılıp cennetten kovulmuş olmalı, ya da sadece insan cennetten kovulmuş, diğerleri kendi gezegenlerinde yaratılmış olmalı. Eğer bu ikincisi doğruysa, o zaman yine insan bunların tümünden daha ayrıcalıklı oluyor demektir. (İnsanı önce cennette yarattığına göre).
Acaba Tanrı uzaylılara da peygamberler ve kitaplar göndermiş midir? Onları da mı cehenneme atacaktır? Bizlere huri kızları ve şaraptan nehirler vaat ederken, acaba uzaylılara ne vaat etmiştir?
Doğa ve Evrim
Tanrı her şeyi bir sebep için yarattıysa ve her canlının yeryüzünde bir fonksiyonu varsa, neden 60 milyon yıl önce tüm dinozorları ve o zaman yeryüzünde yaşayan canlıların %95’ini ortadan kaldırmıştır? Neden devamlı pek çok canlı türünün soyu tükenmektedir?
İnsan bugünkü şekliyle yaratıldıysa, bilim adamları kazı bölgelerinde neden iskelet yapısı günümüz insanına uymayan (daha bir maymuna benzeyen) fakat yanı başında taştan delici ve kesici aletler bulunan iskelet örnekleri bulmaktadır? (Bunların yüzlerce örneği var).
İnsanlar Ademle Havva'dan türediyse, ve evrim, dolayısıyla da bununla bağlantılı olarak "çevre koşullarına bağlı modifikasyon" diye bir şey yoksa, neden dünyanın dört bir yanındaki insanların vücut özellikleri, deri renkleri vs. farklıdır?
Canlı türleri yaşadıkları ortamlar içinde ve son halleriyle yaratıldılarsa, neden bilimde evrim denen bir prensibe inanılıyor ve neden bu teorinin yığınla kanıtı vardır? Neden bütün saygın bilim adamları bu teorinin doğruluğuna inanırlar? Ve neden televizyonda yayınlanan bütün doğa belgesellerinde evrim teorisine doğrudan veya dolaylı atıflar yapılmaktadır?
Ayrıca, Nuh Tufanı ve Yaratılışçılara Evrimle İlgili Sorular yazılarını okuyunuz.
Mantıksal sorunlar ve paradokslar
Tanrı'nın kendi kendini yok etmeye gücü yeter mi?
Tanrı'nın ikinci bir Tanrı'yı yaratmaya gücü yeter mi?
Tanrı'nın birden fazla olmaya gücü yeter mi?
Tanrı'nın kaldıramayacağı bir taşı yaratmaya gücü yeter mi?
Tanrı'nın gücü yetmeyecek bir şeyi yaratmaya gücü yeter mi?
Tanrı her şeye kadir olmamaya da kadir midir?
Tanrı, herhangi bir sıfatına (Tanrı'nın 99 ismi olan esma-ül hüsna’da geçen tüm isimleri birer sıfatına karşılık olduğuna göre) aykırı şekilde davranabilir mi? Davranabilirse, ve davranırsa, o zaman bu sıfatı nasıl hak eder?
Tanrı mantık ilkelerinin üzerinde midir? Aynı anda hem doğru olan hem de yanlış olan bir şey yaratabilir mi örneğin? Ya da daire şeklinde bir kare?
Tanrı evreni yaratmadan önce neredeydi? Ne yapıyordu?
Tanrı geleceği hem bilir, hem de değiştirebilir mi? (Değiştirirse eski bilgisi yanlış olur).
Tanrı düşünebilir mi? (Düşünme geleceğe ve geçmişe dairdir. Tanrı geleceği ve geçmişi bildiği için düşünememelidir. Düşünmeye kalktığında kendini yalanlar. Bu yüzden Tanrı gelecek de kurgulayamaz. Kurgularsa geleceği bilmiyordur).
© All Rights Reserved. Ateizm
Theme by : PHP Web Hosting | Converted into Blogger Templates by Theme Craft | Falcon Hive